17-25 Aralık kumpasının cesur savcısı bilinmeyenleri anlattı: Erdoğan dik durmasa kaos ve iç savaş olurdu

Fetullahçı Terör Örgütü'nün hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik 17-25 Aralık darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçti. Darbe girişiminin ilk anlarında örgütün asıl niyetine dair, hakim ve savcıların paylaşımlarda bulunduğu adalet.org isimli siteden "Bu bir darbe girişimidir" diyerek yargı camiasında ilk tepki gösterenlerin başında gelen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir darbe girişiminin 9. yılı vesilesiyle SABAH'ın sorularını yanıtladı. Demir, 2013 de Recep Tayyip Erdoğan dik durmasaydı Türkiye bölünmeye, iç savaşa, belki de işgale uğrardı. Bu bir abartı değil, gerçek buydu. FETÖ'nün amacı iktidarı ele geçirmek değildi, bunların arkasındaki güçlerin gerçek amacı Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaktı" diye konuştu.

17-25 Aralık kumpasının cesur savcısı bilinmeyenleri anlattı: Erdoğan dik durmasa kaos ve iç savaş olurdu
03 Nisan 2023 - 01:04

17-25 Aralık kumpasının cesur savcısı bilinmeyenleri anlattı: Erdoğan dik durmasa kaos ve iç savaş olurdu

Giriş Tarihi: 17.12.2022 Güncelleme Tarihi: 17.12.2022 

Cesur Savcı Mehmet Demir 17-25 Aralık darbe girişiminin bilinmeyenlerini anlattı: Erdoğan dik durmasa kaos ve iç savaş olurdu

GÜNDEMSabah

Fetullahçı Terör Örgütü'ne yargı içerisinden ilk tepkiyi veren Cumhuriyet Savcısı olarak tarihe geçen Mehmet Demir,oldu.

17-25 Aralık kumpasının cesur savcısı bilinmeyenleri anlattı: Erdoğan dik durmasa kaos ve iç savaş olurdu17-25 Aralık darbe girişimi sırasında Fetullahçı Terör Örgütü'ne yargı içerisinden ilk tepkiyi veren Cumhuriyet Savcısı olarak tarihe geçen Mehmet Demir, darbe girişiminin 9. yıldönümünde o dönem adliyede yaşananları SABAH'a anlattı. Şu anda İstanbul'da Cumhuriyet Savcısı olarak görevine devam eden Demir, örgütün 2012'den itibaren hükümet aleyhinde konuşmaya ve açıktan cephe almaya başladığına dikkat çekerken, bu tarihten hemen sonra FETÖ firarisi eski savcı Zekeriya Öz'ün "Kılıçlar çekildi, kılıç kan görmeden kınına girmemeli" diye pervasızca konuştuğunu dile getirdi.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik 17-25 Aralık darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçti. Darbe girişiminin ilk anlarında örgütün asıl niyetine dair, hakim ve savcıların paylaşımlarda bulunduğu adalet.org isimli siteden "Bu bir darbe girişimidir" diyerek yargı camiasında ilk tepki gösterenlerin başında gelen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir darbe girişiminin 9. yılı vesilesiyle SABAH'ın sorularını yanıtladı. Demir, 2013 de Recep Tayyip Erdoğan dik durmasaydı Türkiye bölünmeye, iç savaşa, belki de işgale uğrardı. Bu bir abartı değil, gerçek buydu. FETÖ'nün amacı iktidarı ele geçirmek değildi, bunların arkasındaki güçlerin gerçek amacı Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaktı" diye konuştu.

Fetullahçı Terör Örgütü'ne yargı içerisinden ilk tepkiyi veren Cumhuriyet Savcısı olarak tarihe geçen Mehmet Demir,oldu.

KILIÇLAR ÇEKİLDİ, KILIÇ KAN GÖRMEDEN KININA GİRMEMELİ
17 Aralık'ın öncesinde FETÖ'nün adliyedeki yapılanması yargı teşkilatında hissediliyor muydu? Neler yapıyorlardı? 17 Aralık 2013 öncesinde de yargıda FETÖ yapılanması ciddi şekilde hissediliyordu. 2010 referandumundan sonra HSYK'yı ele geçirdikten sonra özel yetkili Mahkeme başkan ve üyelerini, Başsavcı ve Başsavcı Vekillerini tamamen cemaat (o zamanki adı) üyeleriyle doldurmuşlardır. Bunlar sürekli irtibat halinde olur, birlikte oturup kalkarlar ve cemaate mensup olmayan şahıslarla asla içten bir samimiyet kurmazlardı. 2012 yılından itibaren hükümet aleyhine de konuşmaya başlamışlardır. Hatta Zekeriya Öz kılıçlar çekildi, kılıç kan görmeden kınına girmemeli şeklinde pervasızca konuşuyordu.

ÖRGÜTÜN AMACI KAOS VE İÇ SAVAŞTI

17/25 Aralık'ta FETÖ'nün yargıdaki yapılanması ne yapmak istedi?
17-25 Aralık olayları yargı ve emniyet içindeki fetö cuntasının bürokratik ve yargısal kurgularla seçilmiş hükümeti devirmeye ve Türkiye'yi başsız bırakarak kaosa ve iç savaşa sürüklemeye yönelik olaylardı. Soruşturma dosyaları kesinlikle hukuki bir süreç ve hukuki gerekçelere dayanmıyordu. Tamamen kurgulanmış, hatta 2 yıl boyunca kurgulanmış işlerdir.

SAĞIMA SOLUMA BAKMADAN "BEN VARIM" DEDİM
Sizin tutumunuzu biliyoruz. Zor bir şey yaptınız ve örgüte meydan okudunuz. Buna nasıl karar verdiniz?
Eskiden ordu içinde yuvalanmış bazı paşalar durumdan vazife çıkarıp devlete ve demokrasiye müdahale ediyorlardı. (Bu klişe söz 28 Şubat paşalarına aittir) 17-25 Aralık sürecinde ben ve benim gibi düşünen yargı mensupları FETÖ cuntasının darbe yapmaya kalkıştığını gördü. Bu defa da ben durumdan vazife çıkardım, Devleti ve demokrasiyi savunmak için her şeyi göze alarak hem adalet.org isimli hukukçuların sitesine bu darbeye karşı çıkalım diye yazdım hem de alışılmadık ve teamüllere aykırı olduğu halde televizyona çıkıp konuştum. Cuntanın Devletimizi, demokrasimizi ve seçilmiş hükümeti yıkmaya yöneldiğini gördüğüm için karşı çıktım. Hemşehrim Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi; "Kimse yok mu dediler, sağıma soluma bakmadan ben varım dedim"

FETÖ'CÜ OLMAYANLAR BİLE BENDEN UZAKLAŞTI

Darbe girişimine karşı koyunca ve bunu ilan edince çıkışınız ardından adliyede neler yaşadınız?
Bunlara karşı çıktıktan sonra adliyede birçok insanın koridor da selamlaşmamak için yüzüme bakmadığını, yemekhanede ve kafede masama oturmadıklarını gördüm. Hatta FETÖ'cü olmadığını bildiğim birçok meslektaş bile kendilerine bir zarar gelir korkusuyla onlar bile benden uzaklaştılar. Ta ki her şey netleşene kadar ve sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan duruma hakim olup, olayları kontrol altına alana kadar bir çok FETÖ'cü olmayan arkadaşlarım bile benden uzak durdu. Hatta yanlış yaptığımı, zarar göreceğimi, yalnız kalacağımı dahi söyleyen çok arkadaşım oldu.

ÖRGÜTÜN ASIL AMACINI ANLATTIK

2014'teki HSK seçimlerinde FETÖ neden kaybetti?
12 Eylül 2014 yılındaki HSK seçimlerinden önce FETÖ'cü olmayan geri kalan Hakim-Savcılar olarak yargıda birlik platformu kurduk ve FETÖ'nün amacının devleti ve demokrasiyi yıkmak olduğunu anlattık. O zamanın hükümeti de bu FETÖ cuntasına karşı önemli adımlar attı ve kamuoyunu ikna etti. Bu sebeplerle HSK seçimlerini kaybetti.



ERDOĞAN DİK DURMASA KAOS VE İÇ SAVAŞ OLURDU

17/25 Aralık'ta Recep Tayyip Erdoğan dik durmasaydı Türkiye nereye sürüklenirdi?
17-25 Aralık 2013 de Recep Tayyip Erdoğan dik durmasaydı Türkiye bölünmeye, iç savaşa, belki de işgale uğrardı. Bu bir abartı değil, gerçek buydu. FETÖ'nün amacı iktidarı ele geçirmek değildi, bunların arkasındaki güçlerin gerçek amacı Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaktı. O dönemde hükümet gitseydi Türkiye başsız kalır, kaos çıkar ve iç savaş olurdu. Bu da Devletimizin sonunu getirirdi. Bu cuntayı durduran herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum."

17-25 Aralık’ın 9. yıl dönümü! Hukuk görünümlü darbe girişimi

ÖZEL HABERA Haber
Giriş Tarihi: 17.12.2022 

17-25 Aralık’ın 9. yıl dönümü! Hukuk görünümlü darbe girişimi17 -25 Aralık, FETÖ'nün kumpas girişiminin 9. yıl dönümü. FETÖ 2013'te yargı yoluyla darbe yapmak için harekete geçti. O günlerin tanıkları kirli operasyonun hedefini anlattı.
Hedef Türkiye’yi işgal! Hukuk görünümlü darbe girişimiHEDEF TÜRKİYE'Yİ İŞGAL! HUKUK GÖRÜNÜMLÜ DARBE GİRİŞİMİ

17-25 Aralık. FETÖ'nün yargısal darbe teşebbüsünün üzerinden 9 yıl geçti. Türkiye düşmanları 7 Şubat'ta başarısız olunca 17 Aralık ve 25 Aralık'ta 8 gün arayla yeni hamle yaptı. Kumpas girişimlerinin zamanlaması manidardı...

Amaç Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durmasını engellemekti. Hedefte ise Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan vardı. Ancak hukuk yoluyla darbe girişimi yine milletin desteğiyle devletin aklıyla engellendi. O dönemin tanıkları yaşananları A Haber'e anlattı.

Sabah gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu'nun ifadeleri:

Türkiye'yi yörünge devletine dönüştürmeye çalışan sinsi bir plandı. Aslında bunun ayak sesleri 2012 yılında MİT kriziyle gündeme gelmişti. İlk yönüyle hükümete dönüktü 25 Aralık'ta doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine dönüktü.

2013 yılı Türkiye için çok ilginç bir yıldı. Yılın ilk çeyreğinde Türkiye IMF'ye borcunu ödemişti. Akkuyu'da nükleer güç santrali için imza atılmıştı 3. Köprü, İstanbul Havalimanı gibi mega projeler yola girmişti.

AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman'nın öne çıkan sözleri:

17-25 Aralık tarihi Türkiye'de hukuk görünümlü darbe girişiminin adıdır. 7 Şubat MİT krizinde MİT Müsteşarımız Hakan Fidan ifade vermeye gitseydi muhtemelen tutuklanacaktı. Oradan başbakana cumhurbaşkanına varan bir silsile ilerleyecekti.

Bu darbe girişimi bu süreç Türkiye'yi işgale hazırlamak, Türkiye'de iç savaş çıkarıp Türkiye'yi işgale hazırlama girişiminin adıydı. Amaçları Türkiye'nin ileri yürüyüşünü durdurmaktı. Küresel güç olmasının önünü kesmekti. Çok şükür başaramadılar başaramayacaklar.

Eski TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in açıklamaları:

Nihai amacı dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dı. O dönemde cumhurbaşkanımız başbakandı ve bir sağlık sorunu nedeniyle ameliyat olması gerekiyordu. Onun ameliyata gireceği günü seçerek MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ve MİT mensuplarını çağırdılar. MİT müsteşarıdır, iş adamıdır bütün bunlar Recep Tayyip Erdoğan'a ulaşmak için döşenen taşlardı.

17-25 ARALIK'TA NELER OLDU?

Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in talimatıyla bir takım yolsuzluklar yapıldığını iddia eden örgüt üyesi polis ve savcılar, kumpas için 7 Şubat 2012'de harekete geçti. Başlatılan kumpas soruşturması kapsamında iletişimin tespitine ilişkin birçok karar alınırken, bu kararlara dayanılarak aralarında siyasetçilerin, üst düzey bürokratların, başbakan ve bakanların özel kalem müdürleri ile danışmanlarının da bulunduğu birçok kişinin telefon görüşmeleri kayıt altına alınıp, fiziki takipler yapıldı. FETÖ'nün yargıdaki üyeleri, o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümete yönelik kumpas için 7 Şubat 2012'de düğmeye basarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 kişiyi, kapatılan özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine ifadeye çağırdı. Terör örgütünün MİT kumpası planı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ameliyata girmesinin gecikmesiyle alt üst oldu. Erdoğan, Hakan Fidan'a ifade vermeye gitmemesini söyleyerek kumpası bozdu. MİT kumpasını planlayan ve soruşturmayı yürüten savcı ve emniyet müdürleri görevden alındı.

MİT KUMPASINDA BAŞARISIZ OLUNCA 17-25 ARALIK İÇİN HAREKETE GEÇTİLER

MİT kumpasında başarısız olan FETÖ, bu kez 17-25 Aralık kumpası için düğmeye bastı. 17 Aralık 2013 günü İstanbul'da, bakan çocukları, Halkbank Genel Müdürü ve iş adamlarının da içinde olduğu toplam 89 kişi gözaltına alındı, aynı gün çeşitli medya organlarına soruşturmada delil olarak gösterilen hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş izleme görüntüleri servis edildi, bu operasyon sonucunda 26 kişi tutuklandı. Soruşturmalardaki usulsüzlüklerin, ses kayıtlarının, çözüm tutanaklarının, uydurma ihbar ve tutanakların ortaya çıkması üzerine, kamuoyunda sözde 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları olarak bilinen bu faaliyetlerle ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ait soruşturmalara başlandı.

Bu soruşturmalar sonucunda FETÖ'nün emniyet ve yargı teşkilatları içine sızan, kamu görevlisi gibi gözüken ancak talimatları devlet hiyerarşisi dışındaki bir mekanizmadan alan üye ve yöneticilerinin, hedeflerine aldıkları kesimlere karşı acımasız bir hukuk mücadelesine giriştikleri, yargı kumpası kurmak suretiyle birçok insanın hayatıyla ve kariyeriyle usulsüz takiplerle insanların özel hayatlarını kayıt altına aldıkları belirlendi. Bu usulsüzlükler ve bitmek bilmeyen dalga operasyonlar neticesinde dosyaları içinden çıkılmaz bir hale soktukları, insanlar aleyhine sahte deliller ürettikleri, başbakan ve MİT Müsteşarının toplantılarına ilişkin görüntüleri elde ettikleri, evrakta sahtecilik yaptıkları, 17 Aralık 2013 tarihinden sonra emniyet içindeki terör örgütü üyelerinin tasfiye edilmeye başlaması üzerine de örgüt üyelerinin paniğe kapıldığı tespit edildi.

BÜTÜN ÖNEMLİ EVRAKI İPTAL ETTİLER, DİJİTAL VERİLERİ SİLDİLER

Örgüt mensuplarının, bütün evrakı imha ettiği, önemli gördükleri dijital verileri sildikleri, tam silinemeyen ve sonradan ortaya çıkartılan belge içeriklerinde ise kendi aralarında hükümeti düşürmeye yönelik yazışmalar yaptıkları, anlaşıldı. Ele geçirilen taslak fezlekede, örgüt üyelerinin darbe sonrası yapacakları çalışmalara ilişkin bulgulara ulaşılırken, bu bulgulara göre Başbakan'dan artık "Dönemin başbakanı" şeklinde bahsedildiği, soruşturma dosyası henüz ikmal edilmemişken dosya içeriğini yeni görevlendirilen mali şube müdür ve müdür yardımcılarından kaçırdıkları saptandı. Operasyonların hedefinin Türkiye Cumhuriyeti'nin 61. Hükümeti olduğu, amacın ise Türkiye'yi terörün yanında siyasi, diplomatik ve ekonomik kriz ile sıkışan bir ülke durumuna düşürmek, süresiz kaos ortamına sürüklemek, fikri manada lidersiz bir toplum oluşturmak, hükümeti devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak olduğu, aleyhinde hiçbir delil bulunmadığı halde sırf Başbakan'ı suçlamak için Başbakan'ın oğlunun soruşturmanın içine çekildiği belirlendi.

Özel yetkili savcılıkta görev yapan FETÖ'cü savcılar, 6 Mart 2012'de 40'tan fazla kişi hakkında "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak" suçlarından soruşturma açtı. FETÖ, bu soruşturmayı tam hakimiyet kurduğu özel yetkili savcılıkta sürdürdü. Kanuna aykırı yürütülen soruşturmada, 25 Aralık 2013'e kadar birçok dinleme kararı verildi. Haklarında soruşturma yapılması kanunen izne tabi olan veya mümkün olmayan Başbakan, bakan ve üst düzey devlet idareciler hukuka aykırı olarak dinlenerek, şüpheli olmadıkları dosyaya eklendi. Örgüt bu dosyayı kendi uhdesinde (özel yetkili) tutup başka bir savcı veya hakimin kontrolüne bırakmak istemeyerek uzun soluklu dinlemeler yaptı. Buradaki bazı dinleme kararları 24-25 kez uzatılırken, bazı kararlar sahte isimler adına alındı. Örgütün, soruşturma kapsamında dinlediği bazı iş insanlarının özel bilgilerini ileride kullanmak üzere topladığı değerlendirildi.

KENDİLERİNE YAKIN GÖRDÜKLERİ KİŞİLERİ DOSYADAN ÇIKARDILAR

Örgüte mensup polislerin, dinleme sırasında kendilerine yakın gördükleri kişileri dosyadan çıkarttıkları da 25 Aralık kumpas dosyasına yansıdı. Bununla ilgili ifadesi alınan gizli tanık "Fatih"in, "Fezlekeyi hazırlayan ekip, 'Bu iyi adam, bunu dosyada çıkartalım.' dedi." şeklinde beyanları da tutanaklara geçti. Terörle bağlantısı olmayan soruşturmada, FETÖ mensubu polislerce fezleke hazırlandı. Fezlekede, bazı iş insanlarının terör örgütünün finansörü gibi gösterildiği, Başbakan ile MİT Müsteşarı'nın da bu kişilerle irtibata geçtiği algısı yaratıldı. Buna benzer, dosyadaki birçok hukuksuzlukla takvimler 15 Aralık 2013'ü gösterdiğinde, FETÖ firarisi meslekten çıkarılan savcı Muammer Akkaş'ın talebi üzerine 14 kişinin daha bir ay süreyle dinlenilmesine karar verildi. 17 Aralık 2013'te, 25 Aralık kumpasının başındaki savcı Muammer Akkaş, polise verdiği talimatla soruşturmanın sonlandırılması ve fezlekesinin kendisine gönderilmesini istedi.

FETÖ ÜYESİ FİRARİ ESKİ SAVCI ZEKERİYA ÖZ DE HAREKETE GEÇTİ

Aynı gün, firari FETÖ üyesi eski savcı Zekeriya Öz de 17 Aralık kumpas soruşturması için harekete geçerek, aralarında kamu görevlileri ile iş insanlarının da bulunduğu kişilere yönelik operasyon başlattı ve bu kişiler gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, 24 Aralık'ta dosyanın duyulması üzerine, operasyona hazırlanan FETÖ'cü savcı Akkaş'tan bilgi istedi. Akkaş, Başsavcının talimatına uymayarak 25 Aralık sabahı kumpas operasyonunun düğmesine bastı. 25 Aralık operasyonunda farklı bir gelişme yaşanarak, Akkaş'ın gözaltı talimatı emniyet ve jandarma ekiplerince işleme koyulmadı. Talimatları yerine getirilmeyince FETÖ'nün medya mensuplarını kullanarak operasyon bilgilerini sızdıran Muammer Akkaş, adliye önünde kanuna aykırı basın açıklaması yaptı.

KARA PROPAGANDA İÇİN SOSYAL MEDYA DEVREYE GİRDİ

Aynı günün sabahında bazı gazetecilerin maillerine operasyon bilgileri, hazırlanmış haberler, fezlekeden detaylar gönderildi. 17 ve 25 Aralık'a ait soruşturma dosyasında olanlar, montajlananlar hatta dosyada olmayan ses kayıtları örgütün sosyal medya hesaplarında gerçekmiş gibi paylaşılmaya başlanarak, algı operasyonuna hız verildi. Hem örgüte müzahir basın yayın organlarında çalışanlar hem de örgüte mensup olduğu 15 Temmuz'dan sonra anlaşılan gazeteciler, Başbakan'ın yurt dışına kaçtığını öne sürerek, örgütün amacına hizmet eden algı faaliyeti yürüttü. Örgüte mensup polisleri kahramanlaştırma çabalarına girişen FETÖ'cüler, kara propaganda amacıyla kurdukları sosyal medya hesaplarından yasa dışı elde edilen ses kayıtları, montajlanan tapeler ve gerçeği yansıtmayan sahte delillerle operasyonu hukuki bir kılıfa sokmak için her türlü kumpasa başvurdu.

KUMPASÇI SAVCILAR KAÇTI

Seçilmiş meşru hükümete karşı FETÖ tarafından yapılan yargı darbesi girişimi sonrası, devletin gösterdiği refleksle, örgütle mücadeleye hız verildi. FETÖ üyesi kişiler tek tek yakalanıp yargı önüne çıkarılmaya başlandı. Sonrasında yaşanan gelişmelerin ardından FETÖ firari sanığı Akkaş, 25 Aralık dosyasından el çektirilerek, Tekirdağ'a görevlendirildi ve ardından görevden uzaklaştırıldı. FETÖ kumpasının baş aktörlerinden örgüt üyesi savcılar ise adalet önünde hesap vermek yerine firar etti. O dönemdeki adıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararnamesiyle görevden uzaklaştırılan FETÖ üyesi eski savcılardan Muammer Akkaş, Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç yurt dışına kaçtı.

FİRARİ ESKİ KOMİSER, HAKAN ATİLLA DAVASINDA TANIK OLDU

Firar eden isimlerden dikkati çeken bir diğeri ise eski komiser yardımcısı FETÖ üyesi Hüseyin Korkmaz'dı. 17-25 Aralık kumpasında yer alan ve 17 ay tutuklu kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla tahliye edilen Korkmaz'ın, polislerin kendi aralarında "Spark" adlı programda yaptıkları yazışmalarda kullandığı, "Nefes aldırmayacağız, tüm kabineyi buraya toplayacağız." şeklinde ifadeleri ortaya çıktı. Tahliye olduktan sonra yurt dışına çıkış yasağı bulunmasına rağmen ABD'ye kaçan Korkmaz, eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın ABD'de yargılandığı davada da tanık oldu. Korkmaz, beraberinde belge kaçırıp FBI yetkililerine teslim ettiğini, FBI tarafından kendisine 50 bin dolar mali yardım yapıldığını davada itiraf etti. Korkmaz hakkında, tutuksuz yargılandığı davada "ByLock" kullanıcısı olduğunun belirlenmesi üzerine 8 Haziran 2017'de yakalama kararı çıkarıldı. Mahkeme, yokluğunda tutuklama kararı verdiği Korkmaz'ın ABD'den iadesi için talepname hazırladı.

"GÖZALTI SÜREMİZ DOLDU" DİYEREK ADLİYEDEN KAÇMAYA ÇALIŞTILAR

Emniyetteki FETÖ mensuplarına yönelik 22 Temmuz 2014'de düzenlenen ilk operasyonda gözaltına alınan kişilerden 49'u gözaltı süresi tamamlanmadan tutuklanmaları talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi. Nöbetçi İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği şüpheli sayısının ve klasörlerin fazlalığı nedeniyle öğle saatlerine kadar dosyayı incelerken, şüpheliler, avukatlarının, gözaltı sürelerinin dolduğunu söylemesi üzerine, adliye binasından ayrılmak için çıkış kapısına yöneldi. Etrafları Çevik Kuvvet polislerince çembere alının şüpheliler bu kez oturma eylemi yaptı. Daha sonra, nöbetçi hakimlikçe durum tutanak altına alınırken şüpheliler de nezarethaneye konuldu. Gözaltına alınan şüphelilerin avukatları ile henüz gözaltına alınmamış şüpheli polisler, sık sık adliye önünde basın açıklamaları yaparak masum oldukları algısını yaratmaya çalıştı.

KUMPAS TERS TEPTİ

FETÖ'nün 17-25 Aralık'ta gerçekleştirdiği kumpası, kısa bir süre sonra ters tepti. Emniyet ve yargıdaki FETÖ üyeleri meslekten uzaklaştırıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca görevlendirilen yeni savcılar, FETÖ üyelerinin yaptığı 17 ve 25 Aralık kumpas soruşturmasında takipsizlik kararı verdi. Savcılığın verdiği takipsizlik kararında, dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı FETÖ firarisi Hamza Tosun'un, 17 Aralık 2013'te ABD'de yaşayan, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in yardımcısı Sinan Dursun ile telefonda görüştüğü, Tosun'un bu görüşmeden sonra dinleme işlemlerine son verdiği yer aldı.

İSTENEN CEZALAR

FETÖ'nün 17-25 Aralık darbe girişiminin önüne geçilmesinin ardından emniyet ve yargıdaki FETÖ üyeleri meslekten uzaklaştırılıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca görevlendirilen yeni savcıların, 17 ve 25 Aralık soruşturmasında takipsizlik kararı vermesi üzerine bu kez kumpas soruşturmaları açıldı. Soruşturma sonucunda o dönem İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olan Anayasa Mahkemesi üyesi İrfan Fidan, 17 Aralık kumpasına ilişkin 621 sayfalık iddianame hazırlayarak, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Birçok FETÖ iddianamesinde olduğu gibi bu iddianamenin de 1 numaraları şüphelisi FETÖ elebaşı Fetullah Gülen olurken, eski emniyet müdürleri Yakub Saygılı, Nazmi Ardıç, Hamza Tosun ve Yasin Topçu hakkında "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, gizliliğin i̇hlali" suçlarından ayrı ayrı hapis cezası verilmesi talep edildi. Diğer 62 polisin ise "silahlı terör örgütüne üye olma", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, gizliliğin ihlali" suçlarından cezalandırılması istendi.

İddianamede, FETÖ'nün yargı ve emniyet teşkilatı içine yerleştiği ve yasal hiyerarşik yapının dışındaki bir hiyerarşik yapılanmayla hareket ettiklerinin yapılan soruşturmalardan anlaşıldığı belirtilerek, "FETÖ mensuplarının örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatı ile devletin tüm kılcallarına sızmakla kalmayıp kamu imkanlarını kullanarak kendilerine rakip olarak gördükleri ve hedefledikleri iktidara ulaşmak için karşılarına çıkabilecek devlet kurumlarını ve şahısları bertaraf etmek için de her türlü hile ve yöntemi acımasızca kullandıkları görülmüştür." denildi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 12 Aralık 2016'da başlanan ve terör örgütü elebaşı Gülen ile eski emniyet müdürleri ve Hüseyin Korkmaz'ın da aralarında bulunduğu 10'u tutuklu, 6'sı firari 67 sanığın yargılandığı dava 18 Mart 2019'da sona erdi.

VERİLEN CEZALAR

Mahkeme heyeti, sanıklardan Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Nazmi Ardıç, İbrahim Şener, Mehmet Akif Üner, Arif İbiş, İsmail Arpacı, Mustafa Demirhan, Mehmet Sait Sevinç, Ahmet Kalender, Ahmet Üzümcü, Ayhan Arıkanoğlu, Duran Denizci ve Adem Atik'in "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına hükmetti. Mahkeme, sanıklar Yakup Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, İbrahim Şener ve Mehmet Akif Üner'i ayrıca, Erdoğan ile eski bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan ve Muammer Güler'e karşı "haberleşmenin gizliliğini ihlal etme" suçundan toplam 28 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar Yakup Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, İbrahim Şener ve Mehmet Akif Üner'e, eski bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış'a yönelik "özel hayatın gizliliğini ihlal etme" suçundan da toplam 13 yıl hapis cezası verildi. Bu sanıkların her biri 41 yıl altışar ay hapse mahkum edilmiş oldu.

Mahkeme, o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski bakanlar Zafer Çağlayan ve Muammer Güler'e karşı "özel hayatın gizliliğini ihlal" suçundan sanık Arif İbiş'i 13 yıl, Mustafa Demirhan'ı 28 yıl 6 ay, İsmail Arpacı ve Mehmet Sait Sevinç'i 4 yıl altışar ay, Ömer Atalay ile Sefa Erdal'ı da 28 yıl altışar hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar Nazmi Ardıç, Ahmet Kalender, Ahmet Üzümcü, Ayhan Arıkanoğlu, Duran Denizci, Adem Atik'i eski bakan Erdoğan Bayraktar'a yönelik "haberleşmenin gizliliğini ihlal etme" suçundan 10 yıl ikişer ay hapse mahkum eden mahkeme, sanık Mutlu Acil'in "nitelikli dolandırıcılık" suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve 6 bin 509 lira adli para cezasına çarptırılmasına karar verdi. Diğer 22 sanığa "örgüt üyeliğinden" ceza verilmesine, 24 sanığın da tüm suçlardan beraatine karar veren mahkeme, sanıklar FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski emniyet müdürü Hamza Tosun, ABD'deki Hakan Atilla davasında tanıklık yapan Hüseyin Korkmaz, eski polisler Alparslan Çalışkan, Sinan Sağyalavaç ve Hayri Akın'ın dosyalarını firari olmaları nedeniyle ayırdı.

"FETÖ DEVLETE KASTETMİŞ BİR İHANET ÖRGÜTÜDÜR"

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 25 Aralık kumpas soruşturmasına ilişkin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ve eski Emniyet Müdürü Yakup Saygılı'nın da aralarında bulunduğu 71 sanık hakkında açılan davanın görülmesine 6 Ocak 2016'da başlandı. Sanıklar hakkında hazırlanan iddianamede, FETÖ için "Kökü dışarıda, devletin kılcallarına kadar sızmış, devlete kastetmiş bir ihanet örgütüdür." ifadesi dikkati çekti. İstanbul 13. Ağır ceza Mahkemesi'ndeki yargılama sürecinde sanıklar ve avukatları sundukları gerekçelerle davayı sürüncemede bırakma çabası içine girdi. Mahkeme, 24 Aralık 2018'de açıkladığı kararda, sanıklar Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Mahir Çakallı, Arif İbiş, Mustafa Demirhan, Mehmet Habib Kunt, İbrahim Şener, Mehmet Fatih Yiğit ve Mehmet Akif Üner'i "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

Sanıklar Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Arif İbiş, Mehmet Habib Kunt, İbrahim Şener, Mehmet Fatih Yiğit ve Mehmet Akif Üner'i "özel hayatın gizliliği ihlal" ve "haberleşmenin gizliliğini ihlal" suçlarından ayrı ayrı toplam 127 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına çarptıran mahkeme, Mustafa Demirhan'a da bu suçlardan toplam 131 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verdi. Firari sanıklar FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Hüseyin Korkmaz, eski Emniyet Müdürü Hamza Tosun ile Sinan Dursun, Engin Filiz ve Sinan Sağyalavaç'ın dosyasını ayıran mahkeme, 24 sanığın tüm suçlardan beraatına, diğer sanıkların da benzer suçlardan çeşitli oranlarda hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarında kumpas kurdukları gerekçesiyle açılan davalar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince usul ve yasaya uygun bulundu. Dava dosyaları Yargıtay'da ele alınacağı günü bekliyor.

17-25 Aralık kumpasının cesur savcısı bilinmeyenleri anlattı17-25 ARALIK KUMPASININ CESUR SAVCISI BİLİNMEYENLERİ ANLATTI
17-25 Aralık’ın 9. yıl dönümü!17-25 ARALIK'IN 9. YIL DÖNÜMÜ!
Vatana İhanet A Haber belgeseli İZLE"VATANA İHANET" A HABER BELGESELİ İZLE

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları